Tasfiye Halindeki Şirketlerde Alacaklar Ve Borçlar

Bilindiği üzere Ticaret Kanunu’nun 543. Maddesinde* 6728 sayılı Yatırım Ortamının İyileştirilmesi Amacıyla Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması hakkında Kanun’la yapılan değişiklikle altı aya indirildi. Artık şirketler, üçüncü ilandan sonra altı ay geçmekle, tasfiyelerini tamamlayabilmekteler.

Tasfiye memurları,  alacaklı oldukları şirket defterlerinden veya diğer belgelerden anlaşılan ve yerleşim yerleri bilinen kişileri taahhütlü mektupla, diğer alacaklıları ise Türkiye Ticaret Sicili Gazetesi’nde ve şirketin internet sitesinde ve aynı zamanda esas sözleşmede öngörüldüğü şekilde, birer hafta arayla yapılacak üç ilanla şirketin sona ermiş bulunduğu konusunda bilgilendirilirler ve alacaklarını tasfiye memurlarına bildirmeye çağrılırlar. Alacaklı oldukları bilinenler, bildirimde bulunmazlarsa alacaklarının tutarı Gümrük ve Ticaret Bakanlığınca belirlenecek bir bankaya depo edilir. Dilerseniz bu kısa bilgilendirmeden sonra özellik arz eden durumları açıklamaya çalışalım.

I-ALACAKLARIN DURUMU:

Tasfiye halindeki şirkete ait şüpheli alacakların durumu:

Değersiz hale gelen alacak için daha önce kardan karşılık ayrılmış ve zarar yazılmış ise bu alacağa bağlı karşılık hesabıyla birlikte kayıtlardan terkin edilebilir.

Ancak, herhangi bir nedenden dolayı tasfiye halindeki şirket ile borçlu şirket arasında karşılıklı mutabakat, protokol ve ibranamenin imzalanmaması halinde, bu alacakla ilgili karşılığın gelir, alacak tutarının da ancak kanunen kabul edilmeyen gider yazılmak suretiyle kapaması gerçekleştirilebilir. Kaynak: T.C.GELİR İDARESİ BAŞKANLIĞI İZMİR VERGİ DAİRESİ BAŞKANLIĞI (Mükellef Hizmetleri Gelir Vergileri Grup Müdürlüğü) Sayı: B.07.1.GİB.4.35.16.01-176300-443 Tarih: 09/09/2011

Dava ve icra takibine değmeyecek derecede küçük alacaklar:

Dava ve icra takibine değmeyecek derecede küçük alacakların tespiti açısından dava edilecek alacak için avukatlık ücreti, yargı harcı, notere yapılacak ödemeler ile posta giderleri toplamı dikkate alınarak tahmini bir dava maliyeti bulmalı ve bu tutar alacakla kıyaslanmalıdır. Ancak tahmini dava maliyetinin alacaktan daha büyük olması halinde, mahkemeye başvurulmadan protesto veya yazı ile bir defadan fazla istenerek tahsil edilemeyen alacak için karşılık ayrılması mümkün olabilecektir.

Bu sebeple, söz konusu alacağı dava ve icra takibine değmeyecek derecede küçük alacaklardan olup olmadığının tespiti açısından yukarıdaki kıyaslamayı yapmak gerekecektir. Tahmini dava maliyetinin alacaktan daha büyük olması halinde, mahkemeye başvurmadan protesto etmeniz veya yazı ile bir defadan fazla istemenize rağmen tahsil edemediğiniz takdirde, söz konusu alacağınız için şüpheli alacak karşılığı ayırmanız mümkündür. Kaynak: T.C.GELİR İDARESİ BAŞKANLIĞI ANKARA VERGİ DAİRESİ BAŞKANLIĞI (Mükellef Hizmetleri Usul Grup Müdürlüğü) Sayı: B.07.1.GİB.4.06.18.02.32323-8114-449 Tarih: 22.06.2011

 

Tasfiye sonucunda değersiz hale gelen iştirak tutarı:

Gelir Vergisi Kanununun 40 ıncı maddesi ile Kurumlar Vergisi Kanununun 8 inci maddesinde kazancın tespitinde indirilecek giderler sayılmış olup Vergi Usul Kanununun Üçüncü Kitabında “Değerleme” hükümlerine yer verilmiştir.

İştirak hisselerinin ve iştirakin tasfiyesi sonucu değerinin kalmaması nedeniyle doğan zararın Gelir Vergisi Kanununun 40 ıncı maddesi ile Kurumlar Vergisi Kanununun 8 inci maddesinde kazancın tespitinde indirilecek giderler arasında sayılmadığından ve Vergi Usul Kanununun Üçüncü Kitabında “Değerleme” hükümlerine kurum kazancının tespitinde gider olarak dikkate alınabileceğine ilişkin herhangi bir hüküm bulunmamaktadır. Dolayısıyla ancak kanunen kabul edilmeyen gider yazılmak suretiyle kapaması gerçekleştirilebilir. Kaynak: T.C.GELİR İDARESİ BAŞKANLIĞI İZMİR VERGİ DAİRESİ BAŞKANLIĞI (Mükellef Hizmetleri Gelir Vergileri Grup Müdürlüğü) Sayı: 4.35.16.01-176300-225 Tarih: 09.06.2011

Tasfiye sonucunda devreden KDV’sinin bulunması (Devreden KDV alacağı):

Katma Değer Vergisi Kanunu’nun 29. maddesi hükmü, tam istisna kapsamındaki ve indirimli orana tâbi işlemlere ilişkin olup indirim yoluyla giderilemeyen katma değer vergisi dışında kalan KDV’nin mükelleflere iadesine izin vermemektedir. Tasfiye halindeki şirketin tasfiye sonucunda devreden KDV’sinin bulunması halinde indirim imkânı kalmayan bu tutarın, kurumlar vergisi matrahının tespitinde gider olarak dikkate alınması mümkün bulunmaktadır. Ancak, bu tutarın gider olarak indirilmesi sonucu tasfiye sonucu zarar oluşması ve  söz konusu zararın geçmiş yıllar kârından mahsup edilmesi durumunda ise geçmiş yıl kârlarının ortaklara dağıtıldığı kabul edilerek gelir vergisi stopajı yapılması gerekebileceği unutulmamalıdır. Kaynak: T.C.SİVAS VALİLİĞİ Defterdarlık Sayı: B.07.4.DEF.0.58.10.00-2010-2-12-5 Tarih: 17/08/2011

II- ŞİRKET ALACAKLILARININ (BORÇLARIN) DURUMU:

Alacakları bankaya yatırılan alacaklıların kimlik bilgileri ve açılan hesaba ilişkin bilgileri gösterir liste, tasfiye memurları tarafından şirketin kayıtlı bulunduğu ticaret sicil memurluğuna bildirilir. Bu liste ticaret sicil memurluğu tarafından muhafaza edilir ve internet sitesinde yayımlanır. Alacaklılar, ticaret sicile başvurup alacaklı olduklarını gösteren belge aldıktan sonra, bu belgeyi ibraz ederek bankadan ödeme talep edebilirler. Talepte bulunulan ayın faizinin bankadan istenebilmesi için hesabın vade bitiminin beklenmesi gerekir. Bu hesapta bulunan tutarlar, on yıllık zamanaşımına tabidir.

Tasfiye Edilen Şirketin Vergi Borcu Varsa:

Tasfiye ile tüzel kişiliği sicilden silinmiş olan mükellefler hakkındaki tarhiyatlar, tasfiye öncesi için kanuni temsilcilerden, tasfiye dönemi için tasfiye memurları adına yapılır. Kanuni temsilcilerin kendi, tasfiye memurlarının kendi arasında müteselsil sorumluluk uygulanır.

Tasfiyeden sonra kanuni temsilciler tüm bu borçlar için, 6183 sayılı Kanun’un 35’inci maddesinde; “Limited şirket ortakları şirketten tamamen veya kısmen tahsil edilemeyen veya tahsil edilemeyeceği anlaşılan amme alacağından sermaye hisseleri oranında doğrudan doğruya sorumlu olurlar ve bu Kanun hükümleri gereğince takibe tabi tutulurlar” hükmü yer almakta.

Bu hükme göre, limited şirket ortakları şirketten tahsil imkanı bulunmayan kamu/amme alacaklarından sermaye hisseleri oranında doğrudan doğruya sorumlular. Örneğin; 100 bin TL vergi borcu bulunan bir limited şirketin ortağı, söz konusu şirkete yüzde 40 ortak ise vergi borcunun 40 bin TL’lik kısmından sorumlu oluyor. Bir diğer deyişle, ortağın şirketteki sermaye payı tutar olarak çok küçük olsa da, kamu borçlarından çok daha yüksek tutarlarda sorumlu tutulabiliyor.  Tasfiye memurları ise tasfiye sonucu dağıtılan tutarla sınırlı olarak şahsi mal varlıkları ile vergilerin ödenmesinden sorumlu olur. AŞ ortakları kamu borçlarından sorumlu olmaz.

Tasfiyeye giren şirkette İşçi alacakları:

İş ilişkisinin iflâs veya tasfiye nedeniyle sona ermesi halinde o işyerinde çalışmakta olan işçilerin kıdem ve ihbar tazminatı alacağı süreye bakılmaksızın imtiyazlı alacak olmaktadır.  Yani tasfiyede işçi alacakları öncelikli ödenecek alacaklar arasında yer alır. 2004 sayılı İcra İflas Kanunu’nun 206’ncı maddesinin ‘…İşçilerin, iş ilişkisine dayanan ve iflasın açılmasından önceki bir yıl içinde tahakkuk etmiş ihbar ve kıdem tazminatları dâhil alacakları ile iflâs nedeniyle iş ilişkisinin sona ermesi üzerine hak etmiş oldukları ihbar ve kıdem tazminatları…’ hükmünce işçi alacakları, tasfiye işlemlerinde öncelikli ödenecek alacaklar arasında yer almaktadır

       Sonuç olarak tasfiye, sona eren şirketin alacaklarının tahsilini, borçlarının ödenmesini, malvarlığının paraya çevrilmesini, koymuş oldukları sermayenin nakdî karşılıklarının pay sahiplerine iade edilmesini ve eğer geriye bir “tasfiye artığı” kalırsa, bunun pay sahipleri arasında paylaştırılmasını konu alan bir süreçtir. Sermaye şirketinin tasfiyesine ilişkin düzenlemelere aykırı hareket eden tasfiye memurları, tasfiye halindeki şirketin kasasından haksız olarak ödedikleri paralardan dolayı, şirkete, pay sahiplerine ve şirket alacaklılarına karşı kusurları oranında sorumludurlar.

 Tasfiyeye giren şirkette alacaklıların ortaklara rücu edebilmelerinde süre:   

T.T.K ilgili maddesi yeterince açık olduğundan aynen aktarmayı uygun görüyorum.

TTK Madde 264

29 Nisan 2010  Ticaret Kanunu.Net  6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu

  1. e) Zamanaşımı

MADDE 264 (1) Şirketin borçları için, şirket alacaklılarının ortaklara ileri sürebilecekleri istem hakları, ortağın şirketten ayrılmasının, şirketin sona erdiğinin veya iflasının ilan edildiğinin Türkiye Ticaret Sicili Gazetesinde yayımlanmasından itibaren üç yıl geçmesiyle zamanaşımına uğrar; ancak, niteliği nedeniyle, alacağın daha kısa bir zamanaşımına bağlandığı durumlarda o zamanaşımı süresi uygulanır.

(2) Alacak ilandan sonra muaccel olursa, zamanaşımı muacceliyet anından itibaren işlemeye başlar.

(3) Bu maddede öngörülen zamanaşımı ortakların birbirlerine karşı olan alacaklarına uygulanmaz.

GEREKÇE/Madde 264 – 6762 sayılı Kanun, Alm. TK ile İsv. BK’ nın aksine ayrılan ortağın, ortak iken doğmuş olan şirket borçlarından kaynaklanan sorumluluğuna ilişkin özel bir zamanaşımı süresi öngörmemiştir. Bu eksiklik, her alacağın kendi zamanaşımı süresine bağlı olması sonucunu doğurmuş ve bazı sakıncalara yol açmıştır. Öğretide 6762 sayılı Kanunun bu sisteminin ayrılan ortağın bazı durumlarda uzun yıllar sorumluluğu sırtında taşıdığı, bunun da nesnel adalete uygun olmadığı gerekçesiyle eleştirilmiştir. Ayrıca, her borcun ayrı bir zamanaşımı süresine bağlanması da kanun tekniğine aykırı görülmüştür. Tasarının 264 ilâ 266 ncı maddeleri mezkur eksikliği gidermek amacıyla öngörülmüştür.
Tasarının 264 üncü maddesi tüm borçlar (alacaklar) için üç yıllık bir özel zamanaşımı süresi getirmekte ve bu sürenin başlangıcını da çeşitli varsayımlara göre açıkça belirlemektedir. İlk iki fıkrada bir taraftan bu varsayımlara göre başlangıç süresi gösterilmiş diğer taraftan da herhangi bir alacağın süresinin daha kısa olması halinde kısa sürenin uygulanacağı belirtilmiştir.
Maddenin üçüncü fıkrası, üç yıllık zamanaşımının ortakların birbirlerine karşı alacaklarında uygulanmayacağını açıkça belirtmektedir.

Özkan Çınar

Smmm/SPK Denetçisi

Muhasebe Ücreti Öde
E-Mükellef Girişi